BİNLERCE ÖPÜCÜKTEN TATLI: KAHVE
BİNLERCE ÖPÜCÜKTEN TATLI: KAHVE
Kahveciye kız vermezler
Belirsiz bir zaman… Urfa…
– Selamın aleyküm ağam
– Ve aleyküm es’selâm. Hoşgelmişsen, geç buyur otur.
– Hoşbulduk, hoşbulduk.
– Hele kahve içelim. Çıraaaaak, biz kahve kaynat hadi
– Yahu, nedir senin bu kahve düşkünlüğün be ağam? Ne zaman misafirin olsa kahve kaynattırırsın; maşallah gelenin gidenin de eksik değildir sen de tüm gün kahve içersin.
– Bizde adet böyledir, biz böyle görmüşüz. Ağa misafirine illa kahve ikram edecek.
– Sağlığın bozulacak, bu kadar çok kahve fena değil midir?
– Olur mu yahu, şifadır şifa. Rivayet o ki, Hz. Süleyman bir gün bir köyden geçerken tüm köyün hasta olduğunu farkeder. Köyün derdine çare ararken Cebrail buyurur Süleyman’a kahve kavurup öğütmesini ve suda kaynatarak hastalara içirmesini. Hz. Süleyman işte o kahve ile tüm köyü iyileştirir. Hele o yüzden, bize şifadır kahve.
– E peki senin şu çırağının derdine neden şifa olmaz bu kahve?
– Neymiş bakayım derdi benim çırağın?
Derken kahveci çırağı odaya üzerinde kahve cezvesi ve fincanları olan tepsi ile girer. Ağa ile konuğu sessizce çırağın kahveleri dökmesini bekler. Çırak kahveleri ikram ettikten sonra geldiği gibi sessizce çekilir yanlarından
– E sen bilmez misin bu çırağının derdini be ağam. Dile düştü oğlan aşkından, herkes konuşur.
– Haaaa, şu mesele. (gülerek) Bilirim ya bilirim, için için yanar kavrulur.
– Niye gülüyorsun be ağam, yazık değil mi oğlana? Sen bilirsin, bu memlekette hamamcıya, kuşçuya ve bir de kahveci çırağına kız vermezler. Bu oğlan harap oldu aşkından, bir yol çaresini bulalım.
– Bilmem mi töreyi, bilirim de sen merak etme ben çözeceğim o meseleyi. Ama işte daha vakti vardır, beklerim ki biraz daha kavrulsun aşkından.
– Nasıl yani?
– Bak şimdi, bu kahvenin ilk hali ham, yeşil bir çekirdektir. Bu çekirdeği alır kavurursun, kızgın ateşte çevire çevire. Az kavurursan hiç tadı olmaz, çok kavurursan acı olur. Çekirdekleri tam kıvamında kavuracaksın ki içene hoş tad versin. Hele bu aşk ta öyledir, aşığı içten içe kavurur. Beklerim ki bu çırak ta biraz daha kavrulsun, daha hamdır o. Kıvamı gelsin hele, ben sonra ağası olarak onun derdine derman olurum.
– Ah be ağam, vallahi billahi senin işine akıl sır ermez
– (gülerek) Hadi hadi, kahvemizi içelim.
Ağa ile misafiri kahvelerini yudumlarken uzaktan kahveci çırağı kısık sesle türküsünü söylemekteydi
Fincana damlatırlar
Sahipsiz aşıkları
Vururlar ağlatırlar”
Yorumlar
Yorum Gönder